3 Ocak 2011 Pazartesi

özlem




özlem
başını kaldırıp gökyüzüne baktı. sevecen, ılık bir güz güneşi, çıplak dallardan kolayca sıyrılıp toprağa ulaşıyordu. çevresinde kümelenen yağmur yüklü bulutlar ara ara karanlık gölgeler bırakıyordu ormana. sıcak esintili rüzgara bakılırsa yağmur yakındı. yolun kenarında kavurucu yaz günlerinde kurumaya yüz tutmuş olan dere, yağmurun yakın olduğunu bilmenin güveniyle sessiz akıyordu. ayaklarının altında çıtırdayan kuru dallar, bir saz semaisi sunar gibiydi kulaklarına.
yıllardır yürüyordu. yürümek sığınağıydı onun.
öfkelense yürürdü, mutlu olsa yürürdü, gerildiğinde, üzüldüğünde, umutsuzluğa düştüğünde hep yürürdü. bu kez evin kalabalığından, çocukların gürültüsünden kaçmıştı. kimselerle konuşmadan, sessizce yürüyerek sevgilisinin gidişiyle onu terk etmiş olan esin perilerini toplamaya çalışıyordu. yoksa sanatçı olarak tükenmiş miydi?
eleştiri yazılarında içten içe dalga geçtiği yaşlı sanatçılara benzemişti işte. ne zamandır yeni bir şey üretemiyor, eski yapıtlarının çeşitlemeleri ile idare ediyordu. en güvendiği eleştirmen, “yeni ve farklı yapıtlar bekliyoruz.” cümlesiyle bitirmişti son yazısını.
mendilini çıkardı, alnında biriken terleri sildi. kuru otların üzerine oturdu. bir sigara yaktı ve özlemle ayrıldığı sevgilisini düşündü. içi sızladı. uzun süreli bir ilişkisi olmuştu modeliyle. iki yıl öncesine kadar ilişkileri sürmüştü. sonra evlilik tutturmuştu model, “kendi çocuklarımı doğurmak isterim.” demişti anlamsızca. kapıyı çarpıp çıkmış, bir daha görünmemişti.
onun bedeni üzerinden birkaç sergi çıkarmıştı. model olarak zaten tükettiğini düşünüyor, sevgili olarak özlüyordu. bunca yıldan sonra ve çocukların en problemli dönemlerinde karısını boşayamazdı. cüzdanının gizli gözünden çıkardığı fotoğrafa özlemle; tapınırcasına baktı, içini çekti. ve buldu!..
modelin hep gövdesini çalışmıştı. gövde, gövdeden ayrıntılar… hiç bir resminde yüzü görünmüyordu. bundan böyle modelin portrelerini çalışacaktı. bu fotoğraf yeterdi. uzun uzun, evire çevire baktı. evet evet, bu kaynaktan onlarca portre çıkarabilirdi o. yalnızca gözlerden bir sergi çıkarmak bile olasıydı. tek tek kirpikleri, sağ gözünün altındaki beni, her şeyi ama herşeyi anımsıyordu bu yüze ve gözlere dair.
bir keyif sigarasının sırasıydı. sigarasını yakarken ilk damlaların eline düştüğünü ayrımsadı. her zamanki gibi yürüyüş işe yaramış, esin perileri onu ormanın bu kuytu köşesinde bulmuştu. ne yapacağını biliyor olmanın sevinciyle kalktı, geriye doğru yürümeye başladı.
arabasına binerken ve radyodan en sevdiği kanalı ararken hala keyifliydi. kente giden otobanda silecekleri yağmurun hızına yetişemiyor, polis telsizleri cızırtılarla ard arda kaza haberleri veriyor, cüzdanının arasına gelişi güzel bıraktığı fotoğraf, cebine koyarken düştüğü yerde, kuru otlar ve kurumuş toprak gibi yağmurdan nasibini alıyor, hızla ıslanıyor, oluşan derecikte denize doğru yol alıyordu.

2 yorum:

  1. Asuman Hanım yazınızdan çok etkilendim.Üstteki resim sizin mi?Ben de emeklilik hobisi olarak birşeyler çizmeye çalışıyorum.http://yelpazesu.blogspot.com/search/label/ATÖLYEDEN degerli yorumlarınızı bloğuma bekliyorum arkadaşım sevgiler

    YanıtlaSil
  2. evet resim benim. 90X90 tuval üzerine yağlıboya.
    emeklilik hobisi olarak başlamıştım ben de. hemen bakıyorum bloğunuza.

    YanıtlaSil